‘Enflasyon bir nevi üstü kapalı ‘vergileme’ olarak gündelik hayatımıza girdi’

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, Bakan Mehmet Şimşek liderliğinde uygulanan programın “prematüre” bir enflasyonla mücadele programı olduğunu vurgulayarak, enflasyon oranının düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmeyecek. Sadece fiyatların artış hızı düşecek. Sadece enflasyonun düşmesi yurttaşın refahına doğrudan bir etki yaratmasını beklemek doğru olmayacak” dedi. Prof. Dr. Öner Günçavdı ile yükselen enflasyonu ve ekonomiyi konuştuk.

ÜSTÜ KAPALI VERGİ

Mayıs ayında enflasyon yüzde 75’i aştı, hiçbir adım da işe yaramıyor, yanlış nerede yapıldı?

Ülkemizdeki enflasyon tarihsel olarak “kötü iktisadi yönetimin” sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Zaman zaman tetikleyicileri dışsal şoklar olsa da, sonrasında ortaya çıkan iktisadi yönetim pratikleri ekonomiyi ve ekonomideki harcama önceliklerini bu şokların ortaya çıkardığı yeni koşullarla uyumlu hale getirmekte başarısız olunca enflasyonun “akut” hale gelmesi kaçınılmaz olmuştur.

Son yıllarda ülkemizde yaşadığımızı enflasyonist sürecinde başlangıcı dünya finans kesiminde 2013 yılından itibaren değişen finansal koşullara uyum göstermekte zorlanan AKP politikalarının sorumluluğu vardır. Zira AKP yönetimi 2002’den itibaren uyguladığı “gelirin yeniden” dağıtımı politikalarını dünya ekonomisinde mevcut mali kaynaklar tükenmeye başladığında da sürdürmeye çalışmıştır. Enflasyon ise sürdürülebilirliği kalmamış bu politikaları sürdürme inadının bir sonucudur. Maalesef AKP’nin siyasi iktidarın devamı bu politikaların devam ettirilebilmesine bağlıdır. Bu politikaları geniş kitlelerin satın alma güçlerinde bir azalma yapmadan sürdürülebilmesi dışarıdan kaynak akımına ve ekonominin borçlanabilmesine bağlıdır. Bu dış kaynakların olmadığı durumlarda ise politikaların devamını sağlayacak kaynakları içeriden, tercih edilen kesimlerin satınalma güçleri azaltılarak temin etmek zaruri hale gelir. Bugün yaşadığımız durum tam anlamıyla budur. Yani AKP’nin zengin etmek ve siyasi ikbali için kaynak aktarması gereken kaynakları geniş kesimlerin satın alma güçlerinde yapılacak azalmayla sağlanması tercih edilmiştir. Bu niteliği ile “enflasyon” bir nevi üstü kapalı “vergileme” olarak gündelik hayatımıza girmiştir.

KAMU HARCAMALARI MUAF TUTULUYOR

Bu üstü kapalı vergi uzun süre hayatımızda öyleyse?

Enflasyon üzerinden vergilemenin uzun dönemde sürdürülebilirliği pek olası olmaz. Sosyal dengelerle birlikte, siyasi ikbal için gerekli toplumsal desteğin de azalması bir noktadan sonra kaçınılmaz olur. Bu yüzden de böyle bir enflasyonist dönemin sonunda enflasyonla mücadele ve mümkünse kontrol edilmesi “siyasi” bir zaruret halini alır. Daha önce enflasyon yoluyla, üstü kapalı gerçekleştirilen “vergilemenin” daha şeffaf, ekonominin mevcut kurumsal yapısı içinde “açık vergileme” ile ikame edilmesini gerekli görülür. Bugün Bakan Mehmet Şimşek’in yapmaya çalıştığı tek bir farkla bu. O fark ise ekonomideki kaynak kullanım miktarının (yani harcamaları) da böyle bir mücadelede azaltılması gerektiği halde, büyük ölçüde kamu harcamalarını bundan muaf tutmasıdır.

KAPSAMLI VE BÜTÜNCÜL POLİTİKALAR ŞART

Enflasyonla yani gizli vergiyle nasıl mücadele edilecek?

Enflasyonla mücadelede tek unsur harcamaları azaltmak ve vergileme yoluyla ekonomiye kaynak yaratmak değil. Böyle bir mücadelenin daha kapsamlı ve bütüncül politikalar bütünü olarak uygulanmasında yarar var. Böyle bir yaklaşımın bir ayağını enflasyonla mücadele amacıyla uygulanan bir para politikası ve bu para politikasıyla uyumlu bir mali disiplinin sağlanmasıdır. Ama daha da önemlisi düşük enflasyonun sürekliliğini sağlayacak bir gelirler politikası yani üretime yönelik politikaların da kamuoyunun önüne konulmasıdır.

Şimşek’in uygulamaya çalıştığı mücadele programında eksik olan unsurlar da bunlar. Şu an için ne mali disiplin ve kamu tasarrufunu sağlayacak bir mali disiplinden bahsedebiliriz. Ülke ekonomisine orta ve uzun dönemde sonuç alınacak bir üretim ve gelirler politikası eksik. Bu ayakların olmadığı bir mücadele programında sadece konjonktürel olarak başarılar elde edilebilse de bu elde edilen olumlu sonuçların sürekliliğini temin etmek zor.

ENFLASYONDA BAZ ETKİSİYLE DÜŞÜŞ DE HAYAL

Yani düşüş zor?

İddia edildiği gibi, temmuz ve ağustos aylarından sonra enflasyonda yapısal nitelikte ve uygulanan politikalarla ilişkili bir düşüş yaşanacağı tezini kabul etmek mümkün değil.

Temmuz ve Ağustos aylarındaki enflasyonun istisnai bir özelliğe sahip olduğu anlaşılır. Maalesef en son açıklanan aylık enflasyondan geriye doğru 12 aylık toplam olarak “yıllık” enflasyonu hesapladığınızda bu iki istisnai enflasyon rakamı hesaplamalarımızın içinde yer alacaktık. Bu rakamların yıllık enflasyon hesaplamalarına dahil edilmemesi Ağustos ayından sonra mümkün olacaktır. Bu rakamlar 12 aylık enflasyon hesabından çıktıktan sonra yıllık enflasyon rakamının düşmesini bekleyebiliriz. Tartışmalarda buna enflasyonun baz etkisiyle düşmesi diyoruz. Bu düşüşün uygulanan politikalarla bir ilgisi yoktur. Şayet politikaların neticesinde yaşanacak bir düşüş isteniyorsa, yıllık enflasyonun bu istisnai iki aydaki enflasyon dışarıda tutulduktan sonra, o aylara yönelik enflasyon oranlarında kayda değer bir düşüşün görülmesi lazım. Bunun olup olmayacağı görülecek.

İŞ İNSANLARINDAN FEDAKÂRLIK İSTENMELİ

Yurttaş için fiyatlar düşmeyecek yani?

Enflasyon oranının düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmeyecek. Sadece fiyatların artış hızı düşecek. Yani fiyatlar artacak ama eskisinden daha yavaş hızda artacak.

Bu yüksek fiyatlardan vatandaşın düşük olan gelirlerinin yol açtığı satınalma gücündeki düşüş, enflasyon oranının düşmesinden sonra artmayacak. Enflasyondaki düşüşle birlikte satın alma gücünün de tekrar artmasının yolu gelirlerin bu yeni fiyatlarla uyumlu hale getirilmesine bağlı. Sadece enflasyonun düşmesi vatandaşın refahına doğrudan bir etki yaratmasını beklemek doğru olmayacak. Bugün için böyle gelir artışını sağlayacak politikalar Bakan Şimşek’in gündeminde yok.

Bugün yürütülen enflasyonla mücadele politikalarının maliye ayağı yetersizdir. Kamunun harcamalarını azaltacak ciddi bir tedbir alınmıyor. Oysa yapılması gereken bütçeye esneklik kazandırabilmek için yapılacak olan garanti ödemeler için ilgili iş insanlarıyla tekrar masaya oturmaktır. Tıpkı dar gelirlilerden talep edildiği gibi, onlardan da “sabır ve fedakârlık” istenmeli. Kamuoyunun enflasyonla mücadelede iktidarın samimiyetine inanması için “hepimiz aynı gemide olduğumuza inanmamız” şart.

ŞİMŞEK İNANILIRLIK SORUNU YAŞIYOR

Halk uygulanan politikalara inanmıyor yani?

Mehmet Şimşek’in göreve gelmesinin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, içerikte samimi olmasa da, en azından şekli olarak daha hiçbir sendikayı ziyaret edip, istediği desteği onlardan istememiş olması dikkat çekicidir. Fedakârlık isteği ortaya söylenirken, bu fedakârlıkların gerçek muhatapları önemsenip ziyaret bile edilmemiştir. Şimşek kamuoyuna yönelik mesajlarını ya yurtdışında ya da ülkemizdeki iş insanlarını temsil eden kurumların toplantı salonlarında vermekte. Dahası birçok önemli mesajını ise sosyal medya üzerinden “İngilizce” olarak yaparak, ilişkide olmayı önemsediği gerçek muhataplarının kimler olduğu konusunda da bizlere mesaj vermekte. Bunlar son derecede üzücü gelişmeler. İşte tüm bunlardan dolayı Mehmet Şimşek ülke kamuoyunda inanırlık sorunu çekmektedir. Her ne kadar yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 38 olarak açıklanmış olsa da, kamuoyunun beklentisi bunun çok üzerindedir. Koç Üniversitesi ve KONDA’nın ortak olarak yürüttükleri hanehalklarının yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 90’lar seviyesinde. Dahası IMF ve OECD gibi uluslararası kurumların bile yılsonu enflasyon beklentisi TCMB’nin tahminlerinin oldukça üzerinde.

PREMATÜRE BİR MÜCADELE VAR

Ortada uygulanan bir ekonomi programı var mı sizce, Türkiye’nin asıl odaklanması gereken alanlar hangileri?

Şimşek liderliğinde uygulanan bu programın “prematüre” bir enflasyonla mücadele programı olduğu söylenebilir. Zira birçok açıdan eksiklikleri olan ve bu yüzden de inanırlığının olmayan bir program. Ama daha da kötüsü Bakan Şimşek’in bu programının kapsamını genişletip, eksiklerini giderebilecek siyasi desteğe sahip olmamasıdır. Özellikle bir yandan mali dengeleri vergileri arttırarak kamuya gelir sağlamayı amaçlanması, diğer yandan sıkı para politikası ile özel kesime kaynak aktarımının azaltılması ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden olacaktır.

SORUNLAR SAHİPSİZ KALDI

Yılın geri kalanında şirketler açısından iflaslar konkordatolar bekliyor musunuz?

Uygulanan politika özel kesime (hanehalkları ve şirketlerle birlikte) siz harcamayan, sizin yerinize kamu haraçsın şeklinde yorumlanacak de facto bir durumun oluşmasına yol açmaktadır. Eğer arzulanan bu ise, bu politikaları sonucunda ekonomide harcayan kamu olacaksa, her şeyi üretenin de kamu olması adil olacaktır. Zira oluşan bu sonuçlarda özel kesimin üretici olma fonksiyonunu yürütmek son derecede zor.

Bunun nedeni ülke ekonomisinin mevcut yapısı ile ilgilidir. Zira ekonomimizin yüzde 60’ı küçük ve orta ölçekli şirketler ve esnaflardan oluşmaktadır. Bu işletmeler çalışma sermayesi sıkıntısı içinde olan ve bu sıkıntıyı banka kredileri ile aşabilen işletmelerdir. Son zamanlarda bir yandan enflasyon diğer yandan da ağır vergilemeler nedeniyle çalışma sermayeleri daha da azalmış, kendi üretim faaliyetlerini yürütebilecek düzeylerin altına düşmüştür. Kanımca bu Türkiye ekonomisinin geleceği bakımından en büyük tehlikedir. Maalesef kamunun buradan doğacak üretim açıklarını ikame edecek bir üretim kabiliyeti yoktur. Sayın Şimşek’in programında bu olumsuzlukları giderecek ek tedbirler ile ilgili bir bilgi yoktur. Sanırım kendisi şu anda ülke hazinesinin yönettiğini daha fazla önemsediği için, ekonomide karşı karşıya kaldığımız sorunlar “sahipsiz” kalmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir